İnsan ve Doğa Dostu Tarım

Sertifikasyon ve kalite güvence belgeleriyle ispat edilemeyecek önemli değerler var. Özellikle tarım ve ona bağlı gıda üretiminde.

Üretim sürecinde “zararsız dış girdiler” temelinde oluşan organik tarım çerçeve olarak yaşamın bütüncül ve sürdürülebilir etmenleri için ne denli tatminkâr?

Organik tarım endüstriyel boyutta olabilir.

Organik tarım mono-kültür olabilir.

Organik tarım, tercih etmese de, hibrit tohumlar kullanabilir.

Organik tarım iyi niyetle ortaya çıkan (veya hatırlanan) bir yöntem; ancak gerek onu yöneten kurumsallığın (küresel büyüklükte olduğuna şüphe yok) ve gerek üzerinde oluşan güçlü lobinin (içinde, küçük çiftçinin ağırlıklı olmadığı) hedeflediği niyetler giderek bozuşuyor. Netice, ekonominin yeni-yeşil yüzünde buluşuyor.

Afrika’nın derin kahve ağacı ormanları, veya Endonezya’nın palm yağı üretimleri… Bu gibi hikayelerin arka yüzünde, çoğu kez, ne yazık ki insan hakları ihlalleri var (*); tüm ‘organik’ reklamına rağmen.

(*) Palm yağı hakkında bilgiler veren linkte yer alan cümle; Human rights violations are everyday occurrences, even on supposedly “sustainable” and “organic” plantations.

Bu gerçekler organik tarımın yanlışlığını mı ispatlıyor? Büyük oranda hayır; ancak her geçen gün daralan kapsayıcılığını fark etmek önemli.

İnsan ve doğa dostu tarım… ‘Zararsız’ olma iddiasının ötesinde şeyler var içinde.

Doğa dostu tarım, ekolojik/doğal deseni önemser; mono-kültürel değil. Toprak, su ve hava değerlerinin önce korunması ve sonrasında bu değerlerin iyileşmesini hedefliyor. Zira, modern tarım-endüstri ilkeleri sürecinde her biri tarafımızca geri dönüşü zor ve berbat noktalara yaklaştı.

Geleneksel değeri önemser. Kırsal kültürel erozyon içinde köylünün varlığına vazgeçilmez ve alternatifsiz olarak işaret eder. Tarım üzerindeki ağır darbenin, toprak-su-hava kadar, köylülük felsefesi ve toplumunu ezdiğini bilir. Köy enstitüleri, köy okulları, köy evleri, köy üretimhaneleri… Her biri, birbiri ardına kapatıldı, köylüye yegâne istikamet olarak ‘kent’ sunuldu. Çok sayıda küçük çiftçi tarafından yapılan tarımın yerini, az sayıda büyük şirket aldı; nitelik, çevre zararları, çeşitlilik, lezzet, sağlık ve hepsinin toplamında, kırsalın gerçek sahibi insanlar için mutluluk hesabı unutturuldu.

Elbette tarımın geleceğinde küçük çiftçiler önemli. Ancak daha önemlisi ‘insan ve doğa dostu’ tarım yapan küçük çiftçiler. Çünkü devlet, kimyasal veya ithal menşeli tarım ilaçlarını tamamen yasaklamadığı sürece, ancak onlar sağlıklı üretim için diğer çiftçilere model olabilir.

Gözlem ve bilgi birlikte büyür. İbn Avvam ve Kitâbü’l-FilâhaRudolf Steiner ve Biyodinamik tarım, Mokichi Okada ve Shumei, Masanabu Fukuoka ve Doğal Tarım… Doğu ve batının geleneğinde, tarımın, tohumun ve toprağın sevgisinde örtüşen perspektifler, insan ve doğa dostu tarımın yerel reçetelerine giden yolda hepimize pusula.

Bugün ticari ve yüksek rekabete yenik düşen tarım söz konusu olduğunda, doktoralı imaj yöneticilerinin stratejilerinde çok renkli ambalajlar var. İçeriğin düşük etiket fiyatına uygun olarak fakirleştiği ürün, çoğu kez etik olmaktan bile uzak.

Şifa, gerçek (katıksız) lezzetler uzak… Sağlık sorunları artıyor. Böylesi bir tercihte üretilenler insan dostu olabilir mi?

İnsan dostu tarım sadece sağlık, şifa ve lezzet de demek değil. Bu tarımsal dünyayı paylaşanlar, ekonomik sebeplerin ötesinde, sosyo-kültürel dürtünün çekiminde, bulundukları coğrafyada uzun bir geçmişe sahipler. İnsan dostu tarımcılar demek, yavaş ve keyifli yemeklerin tamamına yakınının kendilerince üretildiği çiftçiler, köylüler demek.

İnsan ve doğa dostu tarım, doğaya ve insana zarar vermemekle birlikte sağlık ve lezzet parametreleriyle önce çıkan, adil kazanç getiren, dostlar kazandıran bir tarım türü. İnsanların görüşleri ve ortaya koydukları değerlerle birbirini tercih etmeleri, el ele verebilmesi ve üretim yapabilmesi bir lüks değil, yaşamsal koşul.

İnsan ve doğa dostu tarım yapanlar ayın doğuş ve batışını izler, rüzgarı koklarlar, ninelerinin kazanlarında pişen yemekleri bilirler. Bilimsel verileri, gelişmeleri takip eder, kültürel süreci zedelemeden yeni bilgiyi entegre ederler.

Güneşe bakmayı ve ondan beslenmeyi bilir. Bilir ki kendi fiziksel ve ruhsal sağlığı bahçesini doğrudan etkileyecektir.

Bugün şehir ve köy insanları aynı ekranların şiddet dolu program ve gizli kontrol frekanslarında çürüyor.

Değerler erozyonunu tanımayı yeğleyen, üstesinden gelebilecek enerjiye sahip yeni bir toplum gerekiyor; köyün gençleri ile kırsala göç ederek, yeni bir yaşam tercih eden, şehirli reflekslerini geriden bırakan gençlerin el ele verebildiği bir topluluk… Sadece öğretenlerin, masanın başını tutmaya çalışanların, ciddi suratlarında projeler taşıyanların yerine, gülümseyen, paylaşan, cesur bir topluluk. Aksi takdirde, kalabalıklaşsak bile, koskoca bir kırsal yalnızlık bekleyecek hepimizi; daha kurak, daha kıraç ve anlamsızca bireysel.

 

gate1e