Yaşam kaynağı güneş, tarım ve insan ilişkisinde önemli bir bağ. Tarımsal üretim desenleri üzerinde belirleyici faktörlerden biri. Ama aynı zamanda çok bilmediğimiz bir gücü, biz insanların yaşamsal gücünü çok daha yakından etkileyebiliyor. Kaynakların kıymet kazanması sadece uygulama yöntemlerindeki başarıya bağlı.
Hint felsefesine göre bizlerin yaşamasını sağlayan, gıdalardan alınan asıl şey prana, yani yaşam enerjisi.
Güneşin hiç bir farklı araç olmaksızın doğrudan yaşam enerjisine dönüştürülmesi mümkün mü? Tarihsel süreçte, Hintlililer, Mayalar, Eski Mısır, Aztekler ve Tibetliler mümkün olduğunu savundular. Kullandıkları ortak yönteme İngilizcede Sun Gazing adı veriliyor.
Hira Ratan Manek, kısaca HRM, 18 Haziran 1995 tarihinden itibaren güneşten aldığı enerji ile yaşayabilen bir hintli. O tarihten itibaren sadece sosyal amaçlı olarak zaman zaman çay, kahve veya süt içtiği, ancak hiç katı gıda yemediği iddia ediliyor. Bu mucizenin kaynağı, vücudumuzu uyum ve yaşam enerjisi ile dolduracak olan güneş. HRM’in özet olarak öneri ve görüşleri:
– Her sabah ve akşam, güneş renginin kızıl olduğu süre içinde, direkt olarak güneşe bakın.
– 10 saniye ile başlayıp, her gün süreyi 10 saniye yükseltin (azami süre: 45 dakika; ve sonra 10 saniyelik sürelerde 15 dakikaya geri dönüş, ve sonra yine yükselme).
– Süre arttıkça, gıda alma ihtiyacında azalma yaşayacaksınız.
– Çeşitli psikomatik, zihinzel, fiziksel hastalıkların tedavisi, hafıza ve düşünme gücünde artış olacak.
– İlk üç ay: psikolojik sorunlardan kurtuluş, yaşamsal sorunlara karşın güven artışı, ölüm ve benzeri korkulardan kurtulma; zihinde dengelenme ve huzur bulma.
– Altıncı ay: Fiziksel hastalıklardan kurtulma, manevi duygularda gelişme.
– Dokuzuncu ay: Acıkma duygusundan kurtulma.
Hiç yememek mümkün mü, bilemiyoruz (HRM’in 411 gün boyunca su dışında, hiç yemek yemediği kontrol eşliğinde ispat edilmiştir). Her şekilde, güneşin enerjisi ile az tüketime doğru giden bir yol açabilmek olası görünüyor.
Araştırmalar, insan vücudunun görülebilen ve görülmeyen ışık enerjisini kimyasal serbest enerjiye dönüştürebilmesinin veya bir başka ifadeyle, bitkilerde klorofil oluşturma kapasitesine benzer bir reaksiyonun, insanda melanin üzerinden gerçekleşmesinin keşfi sonrasında hız kazanmış.
İnsanın fotosentezi vücudumuzu saran bir yumurta kabuğu gibi. Bizi sarmalayan bu kapasiteye karşı her hangi fiziksel, kimyasal ve hatta ruhsal bir müdahale, vücudumuzun su ayrıştırma kapasitesini olumsuz etkiliyor; hücrelerimiz, dokularımız, organlarımız ve hatta tüm yapımız bu değişimden etkileniyor ve hastalıklar oluşmaya başlıyor.
Başka gezegenlerde yaşamlar kurmak yerine, biricik gezegenimizde artan nüfusa belki en etkin çözüm bu olacak, geleceğin dünyasında az tüketen Güneş İnsanları – Homo Solis.